Tefeci Bankacılık & Önder Karaçay
Dünyada sömürü örgütlü korunduğu için bu hile karşısında
doğru sürekli yalnız kaldığından dolayı başarısızlığa uğramaktadır.
İnsanlık tarihi egemenlerin iktidarlarını sürdürmek adına
özgürlüğünü tehlikeye atacak düzeyde bu tehlikeye yetki verenler arasında bir
kavganın adıdır.
Organize bir sistemle işleyen bu sömürü bugün dünyanın her
yerinde yasalarla korunmaktadır.
Toplumdan yetki alıp sermaye baronlarının emrine giren
iktidarlar bu haksız ve ahlaksız düzenin sömürüsünü sürdürülebilir kılmak adına
her türlü desteği vermektedir.
Bu kol kola dayanışmanın ürünüdür gelir adaletsizliğinin
sebebi. Asgari ücret ahlaksızlığı, emeklilerin yeniden iş bulup çalışmadan ve
borçlanmadan yaşamlarını sürdürememe sebebi bu ahlaksız ittifaktan
kaynaklanmaktadır.
1923 tarihinde sosyal bir hukuk devleti olarak kurulan
ülkemiz bu tarihi süreçte 12 Eylül 1980 sonrası nasıl sosyal ve hukuk
devletinden uzaklaşarak sermaye baronlarının sömürdüğü ülke ve toplum haline
geldiğine bakmak faydalı olacaktır.
Cumhuriyetimizin kurucusu dahi Mustafa Kemal Atatürk’ün
ebediyete intikali sonrası faaliyetlerini başlatan bu güruh 1950 yılında sözde
çok partili siyaset adı altında bunu gerçekleştirmek için ilk kez halkın
temsilini eline alanları kullanmaya başlamıştır.
Bu niyet “her mahallede bir milyoner üreteceğiz” diyerek
yola çıkmış bugün her yandaşın bir milyarder olduğu düzeye ulaşmasına sebep
olmuştur.
Milli ekonomiye darbe vurma sürecine gelene kadar çeşitli
darbe ve siyasi oyunlarla 24 Ocak 1980 kararları ile milli ekonominin ruhuna
elveda edilmiş sonrası yapılan 12 Eylül 1980 askeri darbesi bu kararların
icrasının başlangıcıdır.
Nitekim 1983 yılında iktidara taşınan zihniyet
“küreselleşme” ve “özelleştirme” adı altında milli ekonomi ve kaynakların
tamamının işbirlikçi sermaye baronlarının eline germesinin alt yapısını
hazırlamış son on beş yıllık süreçte de bu niyet gerçekleşmiştir.
Artık milli bir ekonomiden bahsetmek, milli bir üretim ve
ihracattan bahsetmek mümkün değildir.
Bu tarihi süreçte ekonomimiz ilk kez krizlerle de 12 Eylül
1980 sonrası süreçte borsa, döviz ve özelleştirme kapsamında yapılan hilelerle
zaman zaman krize sokularak sermaye baronları 2001 krizinde olduğu gibi
servetlerine servet katmışlardır.
O yıllarda özel bir bankada çalışıyordum. Merkez Bankası
başkanından kurun iki katına çıkacağını haber alan çalıştığım banka bir gecede
servetine servet katmıştı. Hatta bunu bir marifet gibi krizden en güçlü çıkan
banka olduk diye övünebiliyorlardı. Bu suçun bile hesabı sorulmadı bu bankanın
ve bunun gibi aynı vurgunu vuran bankaların yanına kâr kaldı.
Bir başka sömürü borsa aracılığıyla yapılmaktadır. Dünyadaki
birkaç tefecinin parası bankalar aracılığıyla vergi ödemeden parayla para
kazanma düzenine dönüşmüştür. Aynı zamanda son 38 yıllık süreçte iktidarları
zor durumda bırakarak parayı çekip ekonomiyi krize sokarak vurgunları bu yolla
kolaylaştırmışlardır.
Bu sömürü düzeninin ayakta tutan, işleten, sermaye
biriktiren ve işbirlikçilerine kaynak aktaran kurumlar bankalardır.
2000’li yıllardan sonra ekonominin işleyen kuralları da hiçe
sayılmış döviz artmasına rağmen faizler artmamış kuralsızlık ekonomide adeta
kural olmuştur.
12 Eylül 1980 öncesi kredi kartı ve bireysel kredi
tefeciliği yaygın olmamasına rağmen bu tarihten sonra bankaların bireysel kredi
tefeciliğinin yolu da kanunla korunarak tamamen açılmıştır.
Bireysel kredi kadar ahlaksız bir sömürü sistemi yoktur.
Düşük gelirle üretilen muhtaçlık bankaların ekmeğine yağ
sürmek iktidarların eliyle gerçekleşmektedir.
Adil ve eşit gelir sistemi haliyle bankalara müşteri
göndermeyeceği için siyaset sermaye baronlarının ele geçirdikleri gücü tehdit
olarak göstererek bunu iktidarlara yaptırmaktadırlar.
Bunun adı kanunla korunan tefeciliktir.
2001 yılına kadar halkın tasarruflarını devlete hazine
bonosu olarak satıp sömüren bankalar bu tarihten sonra sözde bankacılık reformu
adı altında halkı direk borçlandırarak tefeciliğe başlamıştır.
Bir diğer kangren konu kredi kartlarıdır.
Kredi kartı bankalara karşılıksız para basma, alacaklı olma
ve haksız faiz alma yetkisi vermektedir.
Ayrıca bankaların verdiği kredi ve kredi kartlarının
ödenmemesi halinde bu kredileri kanunen kabul edilmeyen gider olarak yazıp
vergiden düşerek yine bunu halka ödetmektedirler.
O zaman çare ve reçete nedir?
Çare ve reçeteyi ayrı başlık ve maddeler halinde yazmak
gerekir.
· * Öncelikle Kamulaştırma İdaresi Başkanlığı
kurulmalı ve tüm bankalar kamulaştırılmalı, yabancı banka faaliyeti ve özel
şahısların bankacılık faaliyeti yasaklanmalıdır.
· *Bankaların kredi kartı ve bireysel kredi verme
yetkisi yasaklanmalıdır.
· * Yabancı para bulundurmak sadece ithalat ve
ihracat yapan firmaların yetkisi olmalı bireysel tasarrufların yabancı parayla
saklanması yasaklanmalıdır.
· * Kamulaştırılan bankalar birleştirilmeli bankalar
sadece üretime, ihracata ve istihdam yaratacak yatırımlara kredi vermelidir.
· * Finans kapital ve rant ekonomisine neşter vurmak
adil gelir paylaşımı yapılması amacıyla toprak reformu ile devrim yapılarak tüm
topraklar ve gayrimenkuller Türk Milleti adına devlete geçmelidir. *Her aileye
devlet bir ev tahsis etmeli bireysel servet yasaklanmalıdır.
· * Devlet herkese sosyal devlet olmak gereği iş
vermek zorundadır. Herkes çalışıp ürettiğini devletin hazinesine gelir olarak
koyacak her insan midesinin alabildiği kadarıyla hazineden eşit pay alacaktır.
Zengin fakir uçurumu olmayacaktır.
· * Tüm alış veriş merkezleri belediyelere tahsis
edilmeli Türk Pazarı olarak meyve ve sebze aracı olmadan üreticiden çok düşük
maliyetlerle bu pazarlarda halka hizmet eden kurumlara dönüştürülmelidir.
Ayrıca alış veriş merkezlerinde yabancı firmaların faaliyetlerine son verilmelidir.
· * Devlet güneş enerjisine yatırıp yaparak her evin
ve işyerinin elektriğini en az maliyetle karşılamalıdır. Bu anlamda tüm
özelleştirmeler iptal edilerek kamulaştırılmalıdır.
· * Yerli otomobiller elektrikli olarak üretilmeli
dışa bağımlı enerji ithalatına güneş enerjisi yatırımı ile son verilmelidir.
Son 38 yılda ülkemizin kalite çıtasını sermaye tehditle
emrine aldığı iktidarlar ile kol kola girerek birlikte düşürdüler.
Türk Milleti bir an önce bu faturayı ödeyip bu tefeci düzeni
yıkmazsa çok daha kötü günler yaşanacaktır.
Önder Karaçay